NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حدثنا الفضل
بن سهل أبو
العباس
الأعرج البغدادي
حدثنا عبد
الرحمن بن
غزوان أبو نوح
أخبرنا يونس
بن أبي إسحاق
عن أبي بكر بن
أبي موسى عن أبيه
قال خرج أبو
طالب إلى
الشام وخرج معه
النبي صلى
الله عليه
وسلم في أشياخ
من قريش فلما
أشرفوا على
الراهب هبطوا
فحلوا رحالهم فخرج
إليهم الراهب
وكانوا قبل
ذلك يمرون به
فلا يخرج
إليهم ولا
يلتفت قال فهم
يحلون رحالهم
فجعل يتخللهم
الراهب حتى
جاء فأخذ بيد
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال هذا
سيد العالمين
هذا رسول رب
العالمين
يبعثه الله
رحمة للعالمين
فقال له أشياخ
من قريش ما
علمك فقال إنكم
حين أشرفتم من
العقبة لم يبق
شجر ولا حجر إلا
خر ساجدا ولا
يسجدان إلا
لنبي وإني
أعرفه بخاتم
النبوة أسفل
من غضروف كتفه
مثل التفاحة
ثم رجع فصنع
لهم طعاما
فلما أتاهم به
وكان هو في
رعية الإبل
قال أرسلوا
إليه فأقبل وعليه
غمامة تظله
فلما دنا من
القوم وجدهم
قد سبقوه إلى
فئ الشجرة
فلما جلس مال
فئ الشجرة عليه
فقال انظروا
إلى فئ الشجرة
مال عليه قال
فبينما هو
قائم عليهم
وهو يناشدهم
أن لا يذهبوا به
إلى الروم فإن
الروم إذا
رأوه عرفوه
بالصفة
فيقتلونه
فألتفت فإذا
بسبعة قد أقبلوا
من الروم
فاستقبلهم
فقال ما جاء
بكم قالوا
جئنا أن هذا
النبي خارج في
هذا الشهر فلم
يبق طريق إلا
بعث إليه
بأناس وإنا قد
أخبرنا خبره
بعثنا إلى
طريقك هذا
فقال هل خلفكم
أحد هو خير
منكم قالوا
إنما اخترنا
خيرة لك لطريقك
هذا قال
فرأيتم أمرا
أراد الله أن
يقضيه هل يستطيع
أحد من الناس
رده قالوا لا
قال فبايعوه
وأقاموا معه
قال أنشدكم
الله أيكم
وليه قالوا
أبو طالب فلم
يزل يناشده
حتى رده أبو
طالب وبعث معه
أبو بكر بلالا
وزوده الراهب
من الكعك
والزيت
قال أبو عيسى
هذا حديث حسن
غريب لا نعرفه
إلا من هذا
الوجه
Ebû Musa el Eş’arî
(r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Ebû Tâlib ticaret için
Şam’a doğru yola çıktı. Nebi (s.a.v)’de Kureyş’in ileri gelenleriyle birlikte çıkmıştı.
Rahib Buheyra (veya Bahira) nın yakınına vardıklarında Ebû Tâlib konaklamak
için develerin palanlarını çözmüştür. Önceleri o Rahib bu kervandaki insanların
yanına çıkmazdı ve ilgilenmezdi bu sefer bu kervanda bulunan kimselerin yanına
çıkıp aralarında gezinmeye başladı. Nebi (s.a.v)’in yanına gelince O’nun elini
tutarak:
“Bu alemlerin
efendisidir. Bu alemlerin efendisidir. Allah, bunu alemlere rahmet olarak
gönderecektir” dedi. Kureyş’in ileri gelenleri “nereden biliyorsun” dediler.
Rahib şu karşılığı verdi. Siz tepeyi aştığınız zaman secdeye kapanmadık ne bir
ağaç ne de taş kalmamıştır. Bunlar ancak Nebi olacak kimselere secde ederler.
Onun iki kürek kemiği arasındaki bir meyve ve büyüklüğündeki Nebilik mühründen
de tanıdım sonra dönüp onlar için yemek hazırladı. Yemeği kendilerine
getirdiğinde Rasûlullah (s.a.v.) develerin ve eşyaların yanında bulunuyordu.
Rahib ona haber gönderiniz o da gelsin dedi. Rasûlullah (s.a.v.)’de kendisini
gölgelendiren bir bulut üzerinde olduğu halde çıkageldi. Bir ağacın gölgesi
altında oturan o kalabalığın yanına gelip oturunca ağacın gölgesi onun üzerine
doğru eğilmişti. Rahib: “Bakınız ağacın gölgesi onun üzerine eğildi” dedi.
Rahib, onların arasında dolaşırken; Şam tarafına Rumlar diyarına
götürmemelerini istemekte idi. Çünkü Rumlar O’nu tanırlarsa öldürebilirlerdi.
Rahib burada iken Rumlardan gelen yedi kişi gözüne ilişti. Rahib onları
karşıladı ve geliş sebebiniz nedir? diye sordu. Onlar da dediler ki:
Şu gelmesi beklenen Nebi
bu aylarda çıkacaktır diye geldi. Adam gönderilmedik hiçbir yol ve yön kalmadı
Biz de haber aldık ve senin bu bölgene gönderildik. Rahib: Arkanızda sizden
daha çok bilgi sahibi, hayırlı bir kimse var mı diye sordu. Onlarda:
“Senin bulunduğun bu
bölgede onun olabileceği bildirildi” dediler. Rahib: Allah’ın yapacağı bir işi
insanlardan birilerinin engelleyebileceğini ve buna güçlerinin yeteceğini
sordu. Hayır diye cevap verdiler.” Sonra o Rahibin bilgi ve otoritesini kabul
edip orada kaldılar. Rahib: Kureyşlilere, Allah için söyleyiniz bu çocuğun
velisi kimdir? dediler ki? Ebû Tâlib’tir. Rahibin ısrarlı hareketine bakarak
Ebû Tâlib, Nebii götürmekten vazgeçip Ebû Bekir ve Bilâl ile geri gönderdi.
Rahib, Nebi ve beraberindekilere azık olarak pasta ve zeytinyağı verdi.
Tirmizî rivâyet
etmiştir.
Tirmizî: Bu hadis
hasen garibtir. Sadece bu şekliyle bilmekteyiz.